O limon çiçeklerini kokladığımda, bazı hatıralara ait fotoğraflara denk geldiğimde, istemeden kendimi kırdığımda, isteyerek beni kıranlara şans verdiğimde,
bütün saçma şeyler ve bu alaksız olaylar arasında, ateşim yükseldiğinde, başımın ağrısından kıvranarak uyuyamadığım gecelerde, öylesine biri dudaklarıma tebessüm olabildiğinde, aniden beklenmedik bir his istediğimi fark edince; güçlü ama yorgun, merhametli ama gururlu, haklı ama sessiz kaldığımda bir tek kendimi buldum yanımda. Yeni işimi kutlamaya çıktığımız gece olduğu gibi bir arabaya yedi kişi doluşup başka şehre gitmedik. Can sıkıntısından süslenip bir yerlerde bir parti vardır diye evden üç kişi çıkıp beş kişi de dönmedik. Gereksiz yükselen sesimle aniden dolan gözlerim, titreyen parmaklarımla ve bu kez hayatımda ilk kez ne yapacağıma dair hiç planımın olmadığını fark etmemle baş başaydım. Ararsam bulurum diye aramaktan korktuğum bir şey var. Herkesin anlatacak bir şeyi varken nasıl kimse kimseye bir soru bile sormuyor? Zaman nasıl da gerçek, somut. Gerek yok takvimlere ya da duvar saatlerine. O geçer dediğimiz şeyler hayatın ta kendisi. ve evet, geçiyor.
0 Comments
Your comment will be posted after it is approved.
Leave a Reply. |
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|