En alışık olduğum şeyi sevmemeye başlıyorum.
Kökleri içimde benleşmiş, yaprakları gözümden düştükçe daha çok toprağıma karışmış, dışarıya sert kabuk bir şey saklıyorum göğsümde. Kendimi yetiştirmeye mecbur kaldığımı anımsıyorum. Kendimi yetişkin hissetmekten hep uzak olduğumu ve ayna karşısında göründüğüm kadar dik duramadığımı. Her şeyin hep çok daha kolayına sahip olabilecekken en zoruna elimi uzattığımı, en zorunun en kalıcı olanla aynı olduğuna inandığımı, ama zorluğun sadece benden alıp götürdükleri olduğunu ve kendimden vermedikçe kimsenin ilk adıma yeltenmeyeceğini. Bu başka birinin kazancıydı hep övgü yağdırdıkları. Bu başka birinin sahte gülümsemesi. Akıbetini bilmediğim her şeyin altında ezildikten sonra bir kadeh doldurup kutlayasımın gelmediğini hatırlıyorum. Bir şarkıyı daha ilk kez dinleyip de çok sevmenin, sevginin boyutu ne olursa olsun solup gideceğinden eminim. Peki neden inanılır bir hikayeye ve aynı gidişatlara? Bu başka birinin hikayesi, bir başka ses tonu yerleşik bu cümlelere. Burada ben, orada sen olmak kadar ikiyüzlü bir şey bu. Başka olsa bile hep aynı kırgınlıklar. Themis gözlerini sonradan kapadığında, göze göz, dişe diş- artık ahlaki bir sınır olduğunda, sevginin toplamını hesap edip aynı miktarda sevgiyi sunma çabasına girdiklerinde, dizlerinin üzerinde avuçlarına göz yaşı dökülen bir çocuğa indirgenmekten daha iyisini yapamazsın. Bu bambaşka bir şey hissettiğim. Bu zamana kadar en iyi başardığım şey ile ilk kez tanışıyor gibiyim. Bu bir çeşit dublaj, yağmurda yırtık şemsiye, bir nefret söylemi sevgiye, bir çeşit kuraklık ki su istemedikçe fark edilemeyecek, bir çeşit soyutla(n)ma, bir çeşit otoportre. Melis Erdoğan
0 Comments
Your comment will be posted after it is approved.
Leave a Reply. |
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|