İhtiyar bir sonsuzluk,
zaman zannettiğimiz kadar güçlü değil, yıkılacak diye gölgesinde korkak bir yenilgi beklediğimiz ağaçlar toprağına sıkı sıkı bağlı, koşarak kenarına vardığımız uçurumdan aşağı bakacak cesaretimiz hiç kalmadı, yalın ayak büyüdük diye yetişkin insanlar olduk sanıyoruz, birkaç şeyden vazgeçtiğimizde fedakarlık ettik diyip kendimize kanıyoruz, sırf kapıları kapatıp gidemediğimiz için pencereden girecek sağlam bir rüzgar bekliyoruz, gün içinde saatlerce deliriyoruz, yitiriyoruz aklımızı uzaktan uzağa, sonra yine aklı başındacılık oynadığımız meşgul hayatımızı kabullenip geceyi bekliyoruz, ama sonsuzluk gerçekten artık ihtiyarlamış bir karşı komşu evimiz olmayan dairelerde, içeriden lavanta kokusu, sessizlik, bazen birkaç adım ayak sesi, bazen deli dizgin geçen uzun süreli anılar, bazı fotoğraf çerçevelerinde yer yetmiş tozlar, içeriden ne kadar yaşlansa da ölemeyen ihtimaller duyuluyor. Sonsuz bir saat var gece 3 ile 4 arasında. Bitmeyen bir zaman dilimi, her yerinde duran hayatının, nerede olursan ol, ya da kiminle, ne kadar değişmişsen de, ya da ne kadar aynı kalmış, hangi koşullara tamam diyip hangilerinden kaçmışsan da, gece 3-4 arası bizim utanmaz kırgınlıklarımızın sızlayıp, en büyük mutluluklarımızın son ses şarkı söylediği, en sinirli anlarımızın yüzeye çıkabildiği bir saat. Bitmez bazı zamanlar, bazıları geçmişi de götürür diye düşünürüz. Bazı zamanlar hemen bitiverir, yine de tüm geleceğimize çoktan dokunmuştur. Ne dönüm noktaları, ne sayısız engebesi olan hikayelerle dolabilir sonsuzluk, herkesin kendi küçük sonsuzluğu ve hepimizinkinin birer adı var, o kadar ufak sarsıntılara koca deprem rolü biçiyoruz ki, asıl gerçek bataklık böylesi sağ çıkmanın imkansız olduğu bir döngüden her gün yeniden çıkmak değil mi? Bir avuç insanız zaten, belki 3 kişi belki 5 'iz. Nihai istikamet belirsizliğine rağmen adım atmaya hevesli, kaçmaktan yorulmayan, çokça zaman sonra yüzleşmeleri kapattığımızda göğüs yakan acılarla belki patlayacak, papatya demeti kadar güzel görünen hiçbir demet olamaz diye her korktuğunda papatya tarlası düşleyecek, hep çok konuşup aslında çok az anlatacak 3 ya da 5 kişi. Hepimizin ütopik isteklerini bir yerlerde dışarı çıkaracak olan zaman dilimleri var, ama benim lanet kalın siyah çizgilerimin, hiçbir silgiye ait olmayan kelimelerimin, bir kez bi şeyi söylemek istedim mi asla geri adım attırmayacak inadımın, benim bu duvar gibi diktiğim kararlarımdan geriye asla dönmeyeceğime ettiğim yeminin, varsa-Tanrı-belasını versin. M.E
0 Comments
Your comment will be posted after it is approved.
Leave a Reply. |
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|