Gözlerin dolmuş ve bir şehrin kapkaranlığında, tanımadığın bir sokak başında dikilmiş boşluğa bakıyorsun.Ellerin donmuş olsa da ısınmasınlar diye sürekli kaçıyorsun.Yakın bir zamanda, uzak bir otobüs durağında, saçların tepeden bağlanmış ve üstünde gri dantel elbisenle 'bu işin içinden çıkamam başka türlü' derken kendini kaybetmeyi, kendinden gitmeyi bekliyorsun.Duyduğun her şey rüya, gördüklerin asılsız, planını yaptığın şeyler büyük ihtimalle öyle çok aykırı ilerleyecek ve yarın göğsünde bir ağrı ile uyanırsan kendinden başkasını suçlayamazsın.Seni durgun kılan o duyguyu kırmak istiyorsun.Bir yanda bu herkese meydan okumaların, öte yanda kendine gelince bile göre, için sızlasa da istediğin her şeyden vazgeçip başka birilerinin istediğine göre hareket etmelerin.Orta yerde öyle nehir gibi durgun, okyanus olacak kadar gelgitli; her üzüntüde tuzlu bir damla oluyor akıyorsun kendi gözlerinden.Boynundaki o çarşamba kokusu nereden geldi, nereden sızdı yüreğine? Gözlerine doldurduğun kelimelerle gitsen bir kere avucunu açıp 'dök' demeyeceğini bildiğin için kendine hakim olmayı es geçip saatler ve satırlar boyu yazdığın her şeyi, başarının rezilliğinin insanların bir can sıkıntısında etiketleyebileceği şeyler olduğunu, gecenin bir'inde kapı eşiğinde birkaç saniye oyalanıp gitmeden dönüp sana gülümsediğine yemin edebileceğin gerçeğini, dünya ne kadar hızlı ve ne kadar yavaş aklın almazken bıçakların iki yanına ayrılan kısa mutluluklarını ve kasım ayında habersiz başlayan bir sonu reddedemeyecek kadar çocuksun.Tüm cevapları çoktan biliyor olmanın seni soru sormaktan alıkoyduğunu açıklayamaz ama deli gibi çırpınıp dururken, evden yalnız çıkıp eve iki kişi dönmüş olmanın tarifi yok bir aşka dönüştüğüne şahit oluyorsun.Dumanı havaya üflerken başını sola yasla, konuşmadan önce ufak sessizlikler yarat kendine, aklında belirgin olan her şeyin dışarıya soru işareti görünmesini sağla, ait olmadığın yerlerde uyumaya çalışırken göğsüne saplanacak sancılardan korkma, bu enkazı sindiremeyeceksin ve sinderemeyecek dünya, gelip güneşi dizlerine yatıran adamların adını unut, izin ver hayatın kestiğin yerlerden sızlasın, gücünün yetmediği kararları başkaları adına verebilmeyi dileme, gerçek olmayacak şeyler için söylenen 'belki' lere inanma, gri apartmanların güney cephelerine bakan odaların anneliğe pay biçen hıçkırıkları da dahil bu üzüntülere;sen karşına çıkan her şeyi doldur bavula ve en iyisi sadece yanında olan şeylerle çık o yollara.Kanacaksın belki bir çocuk sevgisine, ellerin üşüdüğünde hediye edilen eldivenlere, dizlerin ağrıdığında diz kapaklarından öpülmelere ve belki uzun bakışların altında olduğunu sandığın duygulara.Kan.Ama ne kadar ağır olsa da bıraktığın yerden yaşamaya çalışacağın düğümlerin olacağını biliyorsun.Tüm geçmiş zamanlı cümleler bu hikaye başlamadan kurulmuş ve geri dönülmeyecek sözler çoktan verilmiş.Görmüyor musun kendinin sandığın hikayelerin kahramanları çok başka.Kendini arayıp o'na denk gelmelerin hep bu yüzden.Bir tek şey aklında zaten-hep dursun-bir geçmişten vazgeçip senin geleceğine dahil olamayacak kadar uzak herkes sana.
Kutsal bir kitaptan düşüyoruz dünyanın ortasına sevgilim, yorgun değil yeniğiz, yalnız değil çaresiziz, geç değil bizim için ama birbirimizi bırakmamaya savaşmak için fazla tembeliz, dünya kadar eski bir hikayedeyiz şimdi.Okunuyor muyuz, okundukça bitiyor muyuz? M.E Sevmeni istiyorum beni-Roni Margulies
0 Comments
Your comment will be posted after it is approved.
Leave a Reply. |
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|