Bir 'ertesi gün kararı' alınmalıydı. Önceki gece yanaklarım ateşler içinde kızarmış, ellerim karıncalanıyor, gözlerimi odaklamakta güçlük çekerek elimdeki şarap şişesine ısrarla sarılıyorken kendi kendime yarın 'ı düşündüm. Ertesi gün' ü. Böyle akşamları sonraki sabaha bağlayan gecelerde ne olacağını asla kestiremem.
Akşam üzeri 6 civarı balkonda yakmaya çalıştığımız mangal ızgaralarını evimden çok gittiğim başka bir ev mutfağında temizlerken buldum kendimi. Babamdan öğrendiğim bir iki numarayı kullanıyordum. Önce bir güzel yıkadım ve ardından soğanı bölüp ızgaraya sürdüm. Soğansız mangal mı olur derdi annem hep. Soğansız mangal olmaz diye birkaç da soğan attırmam lazım ateşe. İnsanlar genelde ya haftasonları ya da kutlanacak özel şeyler olduğunda mangal etkinliklerine girişir. Biz artık kutlanacak şeylerin olmamasından bıkmış, haftasonlarının gürültüsüne dahil olmaktan da usanmış olduğumuz için haftaiçi her gün bir piknik sofrasında ateş başında bulur olmuştuk kendimizi. Yeri geldiğinde bira elimizde top oynadık mahalle özlemi çeker gibi, yeri geldiğinde hayatımızı çok büyük değişikliklere sürükleyecek rakı masaları kurduk isin dumanın orta yerine. Büyük bir rahatlama buldum ben bu sofralarda. Başlarda yabancılık, heyecan, utangaçlık, sonlara doğru alışmışlık, güven, huzur ve her şey bitip bir daha aynı sofraya oturamayacak duruma geldiğimizde ise koskoca bir yalan içinde debelendikçe çirkinleşen insanlar. Bu akşamki mangal farklıydı. O an bilmiyordum ama hem son hem de en unutulmayacak olan bu olacaktı. Temizlik bitti, mezelere giriştim, etler ayarlandı, sofrayı kurdum...Yedik, içtik, güldük, sohbet ettik yine saatlerce. Bir ben bir de hayatın beni biraraya getirdiğine hayret ettiğim dört kişi daha. Şimdi düşününce aslında pencereden kafamı uzatıp sonra kendi hayatıma geri dönmem gerekirmiş belki de diyorum. Ama o an hayatımın kapısından çıkıp onlarınkine dahil olmam gerekiyor gibi hissetmiş ve bu isteğe karşı koyamamıştım. Sohbet aralarında ufak sessizlikler oluyor ve tek tek herkesin yüzünde orada olduğuma dair bir memnuniyet belirtisi alıyordum. Çünkü ben bu' yum. Bir yerlerde bulunmam eğer ufak da olsa bir memnuniyet yaratmıyorsa ordan gitmek için tutuşur içim. Biraz bile göremiyorsam varlığıma duyulan bir minnettarlık- kaçıp gidesim gelir. Çünkü içimden öyle çok geliyor ki ben olmak; engel olamam mutlaka bir şeylerin sadece benle ilgili olmasına. Ufacık, süresi belirsiz, tepe taklak yokuş aşağı giden hayatımda belki de beni huzura en çok yaklaştıran şey bu beklenti. " Hiçbir yerde boşu boşuna bulunmamak, hiç kimse için öylesine biri olmamak, hiçbir zaman sadece zaman geçirmek için bir şeylere adım atmamak." O memnuniyeti gördüm o gece. Saat yavaş yavaş gece yarısına yaklaşıyorken sigara sarıp biri bitmeden ikincisine dönmeye başladığımızı idrak ettim. Zihnim rahattı. Zihnimin rahat olabileceğini öğrendiğim andan itibaren ise düşüncelerim kafamı acıtmayı bırakmıştı. Bazı şeyler bazen olması gerektiği için olur. O gece, gece yarısını birkaç saat geçtikten sonra nedense mutfağa gittim. Ya daha fazla alkol istedim ya da yiyecek bir şey bilmiyorum. ya da sadece her şeyi daha çok kendimle ilgili hale getirmek için odaya taşıdığımız piknik sonrası muhabbetlerinden bir süre uzak kalmam gerekiyordu. O da geldi ardımdan. Mutfak tezgahına bakan eski kanepeye oturdu. Ben de hemen yanındaki sandalyeye. Zihnim sakinleşmişti dediysem de en sakin haliyle bile karman çorman bi yerdir orası. Konuşmaya neden ve nereden başladım bilmiyorum ama konuştukça kendimi anlamadığımı fark ettim. Bir süre sonra kendimden çok uzaklarda bir yerlerdeyken O konuşmaya başladı. Sanki sarhoş ve kibirli benliğime tokat atar gibi kendimi kaybettiğim yerlerden toparladı beni tek tek. Bir saniye..iki..üç..bir saat. Sonunda başladığım yere dönebildim ve bunu O yaptı. O an fark ettim ki ben uzun süredir nasılsa kimse beni anlamaz diye saçmalıktan başka bir şey anlatmıyormuşum. Vazgeçmişim mantıklı olmaktan çünkü bunca kargaşa içinde ne kadar mantıklı olursam olayım hiç tamamen anlaşılmamışım. Artık neyden bahsettiğimi ben bile unutup, konuşma sonlarında başta savunduklarımı yerer hale gelmişim. Yani kısacası ben de onlardan biri olmuşum. Umutsuzlaşan, körelen, kaybolmuş biri. ve çok alakasız bir gecenin 2'sinde, ilk kez kendi kendimi anlamak yerine bir başkası tarafından anlaşılınca bunu fark ettim. Elimden tuttu ve başlangıca gittik. Elimden tuttu ve sonunda bana güvenebileceğim bir şeyler olduğunu gösterdi. -güvenebileceğim- ta ki , güvenimi kırana kadar. Ben hiçbir şey istemem-ama bende dünyanın bütün hayalleri. M.E
0 Comments
Your comment will be posted after it is approved.
Leave a Reply. |
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|